Duygu regülasyonu; duygularımızı öncelikli olarak tanımak, fark edebilmek, yorumlamak ve yönetebilmektir. Duygularla nasıl ilişki kurduğumuz, dünyayı nasıl deneyimlediğimizi etkiler. Bir duygu geldiğinde ne yapacağını şaşırıp o duygunun içinde kaybolmak mı; o duyguyu tanıyıp, kontrol edebilmeye bir adım daha yaklaşabilmek mi? Aslında bütün mesele bu.Çocukların duygu dünyasına bakıldığında onların da yetişkinler gibi bir şeyler hissettiklerini ama ne olduğunu tam olarak bilemediklerini, nasıl ifade edecekleri ile ilgili fikirlerinin olmadığını görmekteyiz. Anne karnından itibaren bebeğin annesi ile olan deneyimi, etkileşimi, bağlanma stili onun duygusal gelişimini etkileyen en önemli etmenlerdir. İlerleyen çocukluk dönemlerinde ise duygular hakkında konuşularak, duygusal ipuçlarına odaklanarak bu beceriyi geliştirdiklerini görürüz.
Çocuğun duygularını düzenleyemediği anlar ise, içinde bulunduğu hali tanımlayamaması sebebiyledir. Çocukların zorlu davranışlarının altında çoğunlukla karşılanmamış bir ihtiyaç, bazen yoğun bir duygu, incinmişlik ya da stres vardır. Sinir sistemi henüz gelişmekte olduğu için bazı duygularla baş etmekte zorlanırlar. Bir çocuğun öfke anında arkadaşına vurması, ağlayarak kendini yere atması gibi saldırgan; ya da tam tersi çekingen ya da içe kapanık davranışlar sergilemesinin altında temel olarak duygu düzenlemede yaşadığı zorluklar vardır. Yaşamış olduğu sıkışmışlığın ebeveyni tarafından görülmesi, duyulması, şefkatle eşlik edilmesi çocuğun sinir sistemini regüle eder, sakinleştirir. Onun beyninin duygu regülasyonunu öğrenmeye ihtiyacı vardır. Bunu ancak ebeveyni yardımıyla yapabileceğinin bilinmesi gerekir. Onun duygularını koşulsuz kabul ettiğimizde, şefkatle alan açtığımızda, en doğru desteği vermeye başlamış oluruz. Çünkü o duygu bize ait değil, çocuğa aittir. Hangi ihtiyacından ötürü o duygu içinde? Biz, o ihtiyacı nasıl gidereceğiz? Sorumlu olduğumuz kısım budur. Meselemiz; çocuğun sergilediği davranışı ortadan kaldırmak değil, o anda nasıl bir ilişki içerisinde olmalıyız ki çocuk bu zor duyguyu, sağlıklı bir şekilde dışa vursun ve sakinleşmek konusunda güçlensinin cevabını bulmak olmalıdır. Böylesi bir yaklaşım ömür boyu kazanılacak sağlam bir beceriye kapı açar.
Çocuğun hangi duygulara ne tepki vereceği, bu duyguları nasıl karşılayacağı ve nasıl tahammül edeceği büyük ölçüde erken çocukluk dönemlerinde ebeveyni ile ilişkisinde şekillenir. Çocuklar bizi izler ve model alırlar. Bağırmak, çocuğa bağırmayı öğretir; kendini kaybetmek, kendini kaybetmeyi. Bir ebeveyn olarak duygumuzu nasıl ifade ediyoruz, nasıl baş ediyoruz ve kendimizi nasıl sakinleştiriyoruz? Çocuğun zorlu davranışları kendi çocukluğumuzda yaşadığımız bazı anıları tetikleyebilir, bu zor bir süreçtir. Benim sistemim kendisiyle meşgulken, çocuğumla nasıl bağlantı kurabilirim? Burada öncelikle ebeveyn olarak kendi çocukluk yaralarımı sarmam gerekir. İçimdeki çocuğun duygularını dinleyip, ona şefkat gösterip, ihtiyaç duyduğu sevgiyi vermeliyim ki o çocuk iyileşsin. Kendi çocukluğunun temas edilmemiş, doyurulmamış ihtiyaçlarını şu anki yetişkin tarafıyla bu şekilde onarabilir.
Beyin görüntüleme sistemlerini incelediğimizde; ebeveynin çocuğu ona sıkıntı verdiğinde, beyninde gerçekleşen değişimlere değinmekte fayda var. Kendi çocukluğunda dinlenmiş, okşanmış, güvenli sevgi bağı ile büyüyen ebeveynin beyni oksitosin (mutluluk hormonu) ile dolduğu gözlemlenir. Beyninin, birine özen göstermesini sağlayan bölgeleri harekete geçer. Buna karşılık güvenli sevgi bağı inşa edilmemiş bir ebeveynin stres sistemlerinde yakınlaşma ve kaçıp kurtulma arasında bir çatışma görülmekte. Amigdala, (duygusal tepkilerden sorumlu bölge) bir savunma mekanizması geliştirir; saldır ya da kaç sinyali verir. Bu bilgiler ışığında bile kendi geçmiş süreçlerimizin bu günümüze yansımalarını görebiliriz. Bunu kabul etmek bile ölçüsüz tepkilerin önüne geçilmesine yardımcı olabilir.
Buraya kadar duygu regülasyonun çocuk ve ebeveyn açısından nasıl işlemlendiğini anlamış olduk. Peki çocuklar duygularını nasıl dönüştürecekler, bu beceriyi nasıl sağlayacağız?Fiziksel ihtiyacı olmadığından emin olmak (Açlık, uyku, tuvalet ihtiyacı, vs.)
Olumlu-olumsuz tüm duygularını kapsamak ve bunu çocuğa yansıtmak/aynalama yapmak (Çok kızgınsın, çok öfkelisin, hiç kolay değil bu duygularla uğraşmak, işte böyle bağırarak öfkeni gösteriyorsun)
Eğer isterse fiziksel temasta bulunmak (şefkatli bir dokunuş, teselli ifadeleri, okşama, masaj)
Oyunun gücü (Hiç müdahale etmeden, yönlendirilmemiş oyunlar oynamak. Bu şekilde acı veren, birikmiş duyguları boşaltır ve rahatlar.) Kendi duygu düzenleme becerimizi gözden geçirmek, duyguların da bir ömrü olduğunu anlatmak ve birlikte egzersiz yapmak
Yazan: Uzm. Psikolog Fatma İgdeci