Yükleniyor, lütfen bekleyiniz.

Durup İnce Şeyleri Anlamak

Durup İnce Şeyleri Anlamak

Bir sabah uyandık ve belki de öncesinde düşündüğümüzde bize efsaneyi anımsatacak bir hayatı, tüm dünya insanları olarak yaşamaya başladık. Günlük rutinimiz bozuldu. Alışkanlıklarımız geçmişte asılı kalan birer özleme dönüştü. Her şey bir anda oldu! Plansız, programsız. Çaresizlik hissi içinde kalakaldık belki. Evet, dünyayı etkisi altına alan ve istisnasız ondan bahsetmeden bir gün geçirmediğimiz Covid-19 virüs salgınından bahsediyorum. Sanırım şaşırmadınız? Bu yazımda ne virüsün nasıl oluştuğuna dair varsayımlara girmek ne de virüsün yayılma hızı ile alakalı analizler sıralamak niyetindeyim. Her şeyin yavaşladığı ve görünmezliğe büründüğü şu günlerde belki de en çok görünür olan şeyi; aile’yi, ‘Altın ve Bakır’ filmi üzerinden konuşalım istiyorum. 

Altın ve Bakır
2011 yapımı İran filmi, Seyyid Rıza ve ailesini konu alıyor. Seyyid Rıza dini ilimler okuyan bir medrese öğrencisidir. Hayatının büyük bölümünü farklı şehirlerde okuyarak geçirmiştir. Eşi Zehra Sadat ile 8 yıllık evliliklerinden bir kız (Atife) bir de erkek çocukları (Emir Ali) vardır. Film, Seyyid Rıza’nın tanınmış bir üstattan ahlak dersi almak için ailesiyle birlikte geldiği Tahran’daki günlerini konu edinmektedir. Seyyid Rıza’nın bütün dünyası, dersleri ve kitaplarıdır. İyi bir alim olma yolunda gece gündüz çalışmakta, okumakta, yazmaktadır. Eşi Zehra Sadat ise bu süreçte ailesinin bütün yükünü omuzlamaktadır. Evin geçimi için halı dokumakta, çocuklarının ev ve okul ihtiyaçlarını üstlenmekte, Seyyid Rıza’nın hastane randevularını dahi kontrol etmektedir. Bunun yanı sıra latif bir ruha sahiptir. Karşı komşusu olan down sendromlu Ayda’nın da kısa sürede kalbini kazanmıştır. Seyyid Rıza’nın sahaflara gidip eski bir kitabı aradığı filmin başlarında, sahafçı aradığı kitabın çok eski olduğunu, bu sebeple bulamama ihtimalinin yüksek olduğunu söyler ve kitabın konusunu sorar. “Ahlak” yanıtını aldığında ise şöyle cevap verir: “Ahlak… Üst taraflara bak, belki bulursun.” İşte tam da Seyyid Rıza’nın yaşayacaklarını özetleyen bir söz. Çünkü hayatında yaşayacağı zorlu bir süreç ona, kendi dünyasından çıkıp yukarılara bakması gerektiğini, öğretecektir.

Zamanla Zehra Sadat’ın parmak uyuşması ve çift görme gibi şikayetleri başlar; ancak bunun yorgunluktan olduğunu düşünen Seyyid Rıza bu durumu pek önemsemez. Şikayetler 2-3 kere tekrarlar; Seyyid Rıza görmez ve belki de göremez. Çünkü dünyası diğer dünyaları göremeyecek kadar meşguldür. Zehra Sadat, geçirdiği son atakın akabinde hastaneye kaldırılır ve MS şüphesiyle yatırılır. Bütün dünya bir anda tersine dönmüştür Seyyid Rıza için. Seyirci burada, faniliğin ve belirsizliğin kapıyı çalmadan, bir anda insanın hayatına nasıl girdiğine şahitlik etmektedir. Zehra Sadatsız günler Seyyid Rıza için bir nevi hayat eğitiminin de başlangıcıdır. Hala derslerine devam edeceğine olan inancını taşıdığı günlerden bir gün, küçük oğlunu yanına alarak ahlak dersine gider. Ancak medreseye hürmetsizlik ettiği gerekçesiyle eleştirilir. Seyyid, artık uzun süre ahlak derslerine katılamayacaktır. Katıldığı bu ders, şu ince mesaj ile son bulur; “İlim üsüne ilim biriktirmek, karanlık üstüne karanlık… Sanmayın ki önce bilgi biriktirip, sonra adım atmalıyız. Eğer ağır olursanız, adım atamazsınız. Daha fazla biriktirmek yerine daha fazla amel edin.” Seyyid Rıza, artık evin bütün yükünü almak durumundadır. Zaman, karısının ve çocuklarının dünyasında neler olup bittiğine artık yakından şahit olma zamanıdır. Yemek yapmaya çalışmakta, okul için çocuklarını hazırlamakta, özlem içinde olan çocuklarının gözlerine bakmaktadır. Gözlerine bakmaktadır, evin geçimi için geceleri uykusuz kalıp, halı dokurken, Zehra Sadat’ın geride bıraktığı hem anne hem de baba eksikliğini kapatmaya çalışmaktadır. 

Filmin bu bölümlerinde, seyircinin zihni şu sorularla baş başa kalır: Seyyid Rıza bu süreçle nasıl başa çıkmaktadır? Büyük bir istek ve azimle okumak için geldiği Tahran’da, derslerine devam edemediği, bakımını üstlendiği hayat arkadaşının gözlerinin önünde hareket becerisini yitirdiği bu süreçte, ayakta kalabilmeyi nasıl başarmaktadır? 

Sessizlik
Seyyid Rıza’nın, senelerce oradan oraya ilim öğrenmek için koşup, bir kitaptan diğerine geçerken, dış dünyanın gürültüsünden dolayı ıskaladığı bir hayatı vardır. Yaşamdan kopmuş ve sayfalar arasında kalmış ilminin sesini duyurması için, öncelikle bir sessizlik evresinden geçmesi gerekmektedir. İçinden geçtiği bu süreç ise Seyyid’e, asıl hayatını keşfetmesinde yardımcı olacak bir sessizlik armağan etmiştir. O, etrafında olup bitene dikkat kesildikçe, dış dünyanın sesiyle susturduğu iç alemini beslemeye başlamıştır. Öz kaynağı olan, sabır ve mücadele gücünün sesini duymuştur. ‘Sessizliğe çıkmalıyız’ der Kemal Sayar, ‘Sessizliğe çıkmalıyız dünyanın gürültüsünden. Ruhun dinginliğine, eşyanın uğultusundan. Bir başkasının kelimelerini de içimizde gezdirmek için. Başka ruhlara da değebilmek için. Kendi varoluşumuzdan sıyrılarak, “iyi ruhlar arasında dolaşan bir gölge olabilmek için. Sessizliği şifa bilmemiz lazım.” Seyyid Rıza’nın tam da Zehra’nın yokluğunda, Zehra’nın varlığının ne anlama geldiğini farketmesi, bu sessizliğin bir getirisidir belki.

Aile ve ihtimam
Derse gidemediğini öğrendiğinde suçluluk hissederek üzüntüsünü dile getiren eşine, “Artık benim derslerim evde senin yanında olacak” dedirten şey, Seyyid Rıza’nın yaşantısından damıttığı bilincinin ürünüdür.  Seyyid Rıza, kızı Atıfe’yi uyuturken, her gece onunla sohbet etmektedir. Bu sohbetler,  Zehra’nın üzüntüsünü daha derinden hissetmesine neden olsa da aile oldukları gerçeğini hatırlatmakta ve ailece mücadele etme gücünü arttırmaktadır. İşte bu noktada Sayar’a kulak verelim. “Dikkat sıcak ve şefkatlidir, en iyi imkanların çiçeklenmesine müsaade eder. Zerafet ve nezaket dikkatle serpilip büyür. Hayatımızın en güzel anları, bütün ruhumuzla orada olduğumuz anlardır.” Bir aile ilişkisinin özen ve itina ile yeniden inşasının mümkün olduğuna inandırıyor bizi Seyyid Rıza ve ailesi. Evet ruh, diğer ruhun yarasını sardıkça iyileşiyor.“İhtimam ve dayanışmanın bakırı nasıl altına dönüştürdüğünü ilmek ilmek kalplere nakşeden” bu filmi izlemek, belki “içinden geçtiğimiz bu zorlu süreçler için iyi bir umut kaynağı neden olmasın?”
*Sayar, K. (2014). Beni sessiz de sevebilir misin? İstanbul: Timaş.

Yazan: Klinik Psikolog Merve ARAS